Yeni Şafak yazarı Mehmet Acet, bugünkü köşe yazısında, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun katıldığı televizyon kanalında 15 Temmuz sürecine ilişkin söylemlerine değinerek, “Asıl soru Kılıçdaroğlu o tanıkların arasından nasıl geçip gitti olmalı değil mi?” diye sordu.
Acet, 15 Temmuz gecesi tankların arasından yürüyüp gitmesi karşısında sorulması gereken asıl sorunun, “Kendisi o cesareti nereden, nasıl buldu” sorusu yerine, “O tankları tutanlar kendisinin yürüyüp gitmesine nasıl izin verdi” şeklinde olması daha yerli yerinde olacaktır.
Kılıçdaroğlu’nun tepki çeken 15 Temmuz açıklamasıyla ilgili çarpıcı yorumlar
Mehmet Acet’in bugünkü köşe yazısından ilgili bölüm şöyle:
“Malumunuz, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun katıldığı televizyon kanalında söyledikleri tartışma konusu oldu.
Yayında “Sizin o zırhlı aracın yanından yürüyerek geçmeniz eleştiriliyor” şeklinde bir soruya muhatap olan Kılıçdaroğlu, o soruya şu şekilde karşılık verdi:
“Ben geçtim. O da gelip geçseydi. O da oradan yürüyerek geçseydi. Niye yürüyerek geçmedi? İşin o cephesi ayrı. Onu ayrıca tartışırız”
Kılıçdaroğlu’nun bu sözleri, basında, ‘büyük şaşkınlık’, ‘akla ziyan sözler’ gibi teşbihler üzerinde tartışıldı.
Oysa, böyle bir beyan karşısında sorulması gereken asıl sorular şu türden sorular olmalıydı:
Kemal bey aralarından yürüyüp giderken, oradaki tanklar kendisinin bu ‘cesaretini’ neden sessizce görmezden geldiler?
Başka bir siyasetçi, bir hükümet yetkilisi, bir bakan vs. darbe için havalimanına gelmiş olan tankların arasından yürüyüp geçmiş olsaydı, aynı muamele onlar için de sergilenir miydi?
SORULAR, DAHA BÜYÜK SORULAR SONRADAN GELDİ
15 Temmuz ile ilgili CHP Genel Başkanı’nı zan altında bırakan daha büyük sorular, o gece ile alakalı değil aslında.
Tankların arasından sessizce geçip gitmesi, darbe olup biterken Bakırköy Belediye Başkanı’nın evinde televizyondan olup bitenleri izlemekle yetinmesi, hatta Başbakan’ın “Halkı meydanlara davet edin” çağrısına “Halkı kim koruyacak” diye karşı çıkmasından bile daha ciddi sorular sonradan aldığı tutum nedeniyle ortaya çıktı.
Darbe girişiminden 3 hafta sonra 7 Ağustos’taki Yenikapı mitinginde darbe karşıtı koalisyon içinde yer alan Kılıçdaroğlu, devamında hızlı bir savrulma içine girdi.
Önce, hızlı bir refleks gösterip, darbe yapanların yaptıkları yerine, darbe yapanlara yapılanları önceleyen bir dil kullanmaya başladı.
Ama asıl savrulmayı “15 Temmuz kontrollü darbe idi, asıl darbe 20 Temmuz’da başladı” söylemine yönelerek yaşadı.
Bunu bir kere deyip geçmedi üstelik.
Defalarca tekrar etti.
Sonradan, düzeltme ihtiyacı hissetmedi.
Bu sözlerin ilk günden FETÖ tarafından üretilmiş bir söylem olduğu ortada iken, FETÖ ile açıktan söylem birliği içinde hareket etmekten geri durmadı.
15 Temmuz’la ilgili soruşturmalar devam ederken, eş zamanlı olarak Kemal Kılıçdaroğlu’nun en yakınından, danışman kadrosundan birden fazla isminde bu soruşturmalara dahil olduğu görüldü.
Bu durum, FETÖ ile Kılıçdoroğlu arasındaki söylem birliğinin rastgele değil, 15 Temmuz’u kasıtlı bir şekilde sulandırmak için planlanmış, tasarlanmış bir şekilde ortaya çıktığına dair kuşkuları büyüttü.
Dolasıyla bugünden geriye doğru bakınca, Kılıçdaroğlu’nun 15 Temmuz gecesi tankların arasından yürüyüp gitmesi karşısında sorulması gereken asıl sorunun, “Kendisi o cesareti nereden, nasıl buldu” sorusu yerine, “O tankları tutanlar kendisinin yürüyüp gitmesine nasıl izin verdi” şeklinde olması daha yerli yerinde olacaktır.”