53 milyon nüfuslu Asya ülkesi Myanmar, bu sabah gerçekleşen askeri darbeyle sarsıldı. Silahlı kuvvetlerin TV kanalında, iktidarın ordudan sorumlu Min Aung Hlaing’e devredildiği ve bir yıl sürecek bir olağanüstü hal yönetiminin ilan edildiği duyuruldu.
Önce Myanmar lideri Aung San Suu Kyi ve iktidar partisinden diğer üst düzey isimlerin yerel saatle sabah erkenden düzenlenen operasyonla gözaltına alındığı duyuruldu.
Ardından ordu darbeyi resmen ilan etti, yönetime bir yıllığına el konulduğu açıklandı. Operasyon, sivil hükümet ile ordu arasındaki gerilimin ve askeri darbe söylentilerinin ardından geldi. Silahlı kuvvetlere ait televizyon kanalında, iktidarın Genelkurmay Başkanı Min Aung Hlaing’e devredildiği, bir yıllık olağanüstü hal ilan edildiği duyuruldu.
Resmi televizyon, darbecilerin lideri Genelkurmay Başkanı Min Aung Hlaing’in Myanmar lideri Win Myint’le buluşmasını ve okuduğu bir bildiriyi ekrana getirdi. Başkent Nepido (Naypyitaw) ve ülkenin en büyük kenti Yangon’da pazartesi sabahı sokaklarda askerlerin devriye gezdiği görüldü.
Darbe, ordunun yönetime el koyma iddialarına yönelik yaptığı ve ‘yatıştırıcı’ olarak yorumlanan açıklamasından 1 gün sonra meydana geldi. Tatmadaw olarak da bilinen Myanmar ordusunun açıklamasında, ‘anayasaya uyulacağı’ ve ‘yasalara göre hareket edileceği’ bildirilmiş, yabancı medya kuruluşları suçlanarak, “Bazı medya kuruluşları, kendi istedikleri varsayım üzerine ordunun anayasayı feshedeceğini yazdı” ifadelerine yer verilmişti. Peki Myanmar’da darbe aşamasına nasıl gelindi?
Hindistan’a bağlı şekilde 1919’dan 1937’ye kadar İngiliz sömürgesi altında kalan Myanmar’ın siyasal sistemi, darbe süreçleri dışında da askerin etkisinden arınmış bir demokratik işleyişe sahip değil.
2008 yılında anayasayı hazırlayarak yürürlüğe koyan Tatmadaw, anayasanın siyasiler tarafından değiştirilmesini engellemek amacıyla meclis üyelerinin 4’te 1’ini seçimsiz şekilde atıyor. Bununla birlikte devlet yönetimindeki bazı kilit bakanlıklar da askerlerin kontrolünde bulunuyor ve ordunun üst düzey aktörleri, seçimle göreve gelen hükümetlere açıktan yönlendirici baskılar uyguluyor.
Silahlı kuvvetler, Birlik İçin Dayanışma ve Kalkınma Partisi’ni (USDP) doğrudan destekliyor. İçinde eski ordu generallerini ve çeşitli rütbelerden askerleri bulunduran USDP, askerlerin partisi olarak biliniyor.
İki meclisli parlamenter sistemle yönetilen Myanmar’ın Senatosu 224, Temsilciler Meclisi 440 üyeden oluşuyor.
Geçen 8 Kasım’da yapılan seçimlerde, Devlet Konseyi Başkanı ve Dışişleri Bakanı Aung San Suu Kyi’nin liderliğindeki (Ulusal Demokrasi Partisi) NLD, 642 sandalyeli ulusal meclisteki 346 sandalyeyi kazanmış ve böylece hükümet kurabilecek çoğunluğa ulaşmıştı. Ordunun partisi USDP ise 25 sandalyeyle ana muhalefet pozisyonuna yerleşmişti.
Ordu, yasamada Suu Kyi’nin partisinin tam kontrol sağlamasını kabul etmedi ve seçimlerin hileli olduğunu ileri sürdü. Hükümete de parlementoyu daha geç bir tarihte toplaması yönünde baskı yaptı.
Myanmar parlamentosunun bu tartışmalarının gölgesinde bugün açılması bekleniyordu. Darbe söylentileri nedeniyle Suu Kyi’nin partisi NLD’nin Sözcüsü Myo Nyunt, halka aceleyle tepki vermemeleri ve yasaya uygun davranmalarını söyleyerek, kendisinin de gözaltına alınmayı beklediğini kaydetti.
Ancak ordunun ‘yatıştırıcı’ olarak yorumlanan ve medyayı suçlayan açıklamasına rağmen Myanmar’da bir süredir ayak sesleri duyulan darbe, bugün gerçekleşti. Darbenin ardından ordunun yaptığı açıklamada, askeri müdahalenin 8 Kasım 2020 seçimlerinde ‘hile yapıldığı’ iddiaları üzerine düzenlendiği ifade edildi.
Darbeye en sert tepkiyi gösteren ülkelerden biri olan ABD’de, Dışişleri Bakanı Anthony Blinken, Myanmar ordusundan gözaltına alınan siyasetçilerin serbest bırakılmasını istedi. Blinken, “Tüm hükümet yetkililerinin serbest bırakılmasını ve Myanmar halkının 8 Kasım’daki demokratik seçimlerde ortaya çıkan iradesine saygı gösterilmesini istiyoruz. Ordu acilen söz konusu eylemlerini geri almalıdır” dedi.
Beyaz Saray Sözcüsü Jen Psaki ise yaptığı açıklamada, Myanmar’da ordunun yönetime el koymasıyla ilgili olarak ABD’nin durumu yakından izlediğini bildirdi. Sözcü Psaki, “ABD son yapılan seçimlerin sonuçlarını değiştirme ya da Myanmar’ın demokratik geçişine engel olma girişimlerine karşıdır ve bu yönde atılan adımlar geri döndürülmezse sorumlulara karşı harekete geçecektir” ifadelerini kullandı.
Başkent genelinde internet ve telefon hatları kesildi, devlet televizyonunun yayını da durdu. Myanmar ordu birliklerinin başkent Nepido çevresinde kurduğu kontrol noktaları ve Kongreye giden yolda bulunan zırhlı araçlar ve ağır silahlı askerler olduğu bildirildi.
Cumartesi günü Myanmar ordusu askeri darbe söylentilerinin yayılması üzerine ‘anayasaya bağlı kalacakları’ taahhüdünde bulunmuştu.
Türkiye de darbeye sert şekilde tepki gösterdi. Myanmar’da yönetime el konulmasını derin endişe ile karşıladığını belirten Dışişleri Bakanlığı, “Şiddetle kınıyoruz. Türkiye her türlü darbeye ve askeri müdahaleye karşıdır” açıklamasını yapıp ekledi: “Gözaltına alındığı bildirilen tüm seçilmiş liderlerin, siyasi şahsiyetlerin ve sivillerin derhal serbest bırakılmalarını bekliyoruz… Bu vahim gelişmenin Myanmar’da ağır şartlar altında yaşayan Rohinga Müslümanlarının durumunu daha da kötüleştirmemesini temenni ediyoruz.”
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres de Myanmar’daki askeri müdahaleyi ve siyasi liderlerin gözaltına alınmasını kınadı, yönetimin orduya geçmesinden derin endişe duyduğunu aktardı.
Myanmar’da siyasetin önemli isimlerinden biri ve darbenin ana hedefi olan Aung Suu Kyi, 1945 yılında Myanmar’ın Yangon kentinde dünyaya geldi. Babası, eski adı Burma olan Myanmar’ın İngiltere’den bağımsızlığını kazanmasında hayati bir rol oynayan ve 1947’de suikast sonucu öldürülen Aung San’dı. Aung San, aynı zamanda modern Myanmar ordusunun da kurucusuydu.
Annesi Khin Kyi’nin 1960’da Hindistan büyükelçisi olarak atanmasıyla ilk gençlik yıllarını bu ülkede geçiren ve öğrenimini Oxford Üniversitesi’nde tamamlayan Suu Kyi, Myanmar’ı uzun yıllar yöneten askeri otoriteyi sert şekilde eleştiren ‘bir demokrasi ve insan hakları aktivisti’ olarak tanındı.
Suu Kyi, annesi hastalanınca İngiltere’den doğduğu kent Yangon’a geri döndü. Siyasi karışıklıkların egemen olduğu ülkede, 1988’de Ulusal Demokrasi Birliğini kuran Suu Kyi, demokratik reform talebiyle sokaklara çıkan gençlere, öğrencilere ve keşişlere öncülük eden bir figür haline geldi.
Suu Kyi, 1990 genel seçimlerinin sonuçlarına göre Myanmar’ın başbakanı olmaya hak kazanan ancak askeri yönetim tarafından gözaltında tutulduğu için bu görevi üstlenemedi.
1991 yılında ev hapsinde bulunduğu sırada Nobel Barış Ödülü’ne layık görün Suu Kyi, 1989 ile 2010 arasında çeşitli sebeplerden yaklaşık 15 yıl boyunca tutuklu kaldı. Suu Kyi, 1971 yılında evlendiği eşi Michael Aris’i 1991’de kanser hastalığı nedeniyle kaybetti.
Nobel Ödüllü insan hakları savunucusu olarak anılsa da Suu Kyi, ülkesindeki etnik konular hakkında sessiz kalmayı tercih etmesi nedeniyle yoğun eleştiriler de aldı. Suu Kyi, 2012 yılı ortasında patlak veren etnik şiddet olayları hakkında konuşmayarak çok sayıda destekçisini büyük hayal kırıklığına uğrattı.
Suu Kyi’nin Rohingyalara (Arakanlı Müslümanlar) karşı ‘etnik temizlik’ yürütüldüğü, orduya yönelik taciz ve tecavüz suçlamalarını defalarca reddetmesi de kendisine yönelik eleştirilerin dozunun artmasında önemli rol oynadı. Bu tutumu nedeniyle bazı ödülleri elinden alından Suu Kyi’nin, Nobel ödülünün geri alınmayacağı açıklanmıştı.
Bugün 75 yaşında olan Suu Kyi, ordunun düzenlediği darbede ‘seçim hilesi’ iddiaları nedeniyle gözaltına alındı. Bir kez daha özgürlüğünden mahrum kalan Myanmar’ın fiili liderinin, ne zaman dışarıya çıkabileceği ise henüz belli değil.