Türkiye’nin yüreğini yakan yangın felaketi devam ederken, afet bölgelerinde 7’den 77’ye herkes yangınla mücadele ediyor. Türkiye’de ormanlar ve orman yangınları konusundaki en önemli isimlerin başında gelen Karabük Üniversitesi Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölümü’nden Prof. Dr. Ali Kavgacı, yangınla mücadeleyi Milliyet’e değerlendirdi.
Yangınla mücadelenin çok büyük bir alanda sürdüğüne dikkati çekerek, “Türkiye olarak ilk kez böyle bir tecrübe yaşıyoruz. Daha önce de büyük yangınlar yaşamış olsak da böylesi hiç olmamıştı. Yaşadığımız felaketin adı mega yangın fırtınasıdır. Maalesef ülke olarak ‘Ormanların 17 Ağustos’unu yaşıyoruz. Adeta yangın depremiyle karşı karşıyayız” dedi.
Bundan sonraki süreçte mega yangınları önlemeye yönelik yeni bir yol haritası ve konsept geliştirilmesi gerektiğine vurgu yapan Prof. Dr. Kavgacı şöyle devam etti:
“Yangının birçok yerleşim yerini küle çevirmesi ilk kez yaşadığımız ve biraz da paniklediğimiz bir duruma neden oldu. Yangınların oluş sebebine ilişkin farklı iddialar gündeme geliyor. Sabotaj ihtimali de vatandaşlar arasında sıkça dile getiriliyor. Hiçbir ihtimal göz ardı edilmeden incelemeler yapılıyordur.
Ancak sıcak hava dalgası, iklim değişikliğinin etkisi ve insan eliyle oluşan hatalar da ortada. Geçen yıl ülke genelinde 3 bin 299 yangın oldu ancak yerleşim yerleri yanmadığı ve yangınlar böylesi büyümediği için birçoğundan haberimiz bile olmadı. Yapılan birtakım eksikler olabilir. Bunlar yangın felaketi bitince konuşuruz. Şu an önemli olan bir an önce yangınları söndürmek.”
Türkiye olarak küresel iklim değişikliğine bağlı olarak farklı bir yangın rejimi içine giriyor olabiliriz” diyen Prof. Dr. Kavgacı, şu tespitleri sıraladı:
“Bundan sonraki süreçte belli periyotlarda böylesi büyük yangınları mutlaka yaşayacağız. Ormanlarımızın korunması için de yeni strateji ve uygulamaları hayata geçirmemiz şart. İnsanlarımız canlarını yitirdi. Manavgat, Milas, Bodrum, Marmaris’te köyler, evler yandı. On binlerce hektar ormanımızı yitirdik. Sahanın büyüklüğünü görünce yaşanan tabloyu daha net anlıyoruz.”
Yanan yerlerin yüzde 80-90’ının seneye ilkbaharda yeşilleneceğini ve fidanların baş vereceğini de sözlerine ekleyen Prof. Dr. Kavgacı, şöyle devam etti:
“Kızılçam ormanları, sert yapraklı ormanlar ve makilikler yangına uyumlu ekosistemlerdir. Bu ekosistemleri meydana getiren bitkiler sahip oldukları uyum yetenekleri sayesinde yangın sonrası kolaylıkla gençleşerek, varlıklarını devam ettirirler.
Kızılçam yangın sahaları 20 yıl içinde yeniden kızılçam ormanına dönüşebilir. Bu noktada önemli olan, kızılçam ormanının yangın sahasını tohumlayabilecek kadar tohuma sahip olup olmadığıdır.
Bunun olabilmesi için ormanın yeterli tohumu tutabilecek yaşa ulaşmış olması gerekir ve bu yaş ise yaklaşık olarak 30’lu yaşlardır. Bu nedenle boşaltma kesimleri sonrasında bu alanlarda herhangi bir ekim veya dikim çalışmasına gerek yoktur.
Diğer bölgelerden getirilecek tohumların bu bölgelere serpilmesi uzun dönemde genetik bir bozulmaya neden olacağından bu uygulamadan kaçınılmalıdır. 30 yaşından küçük kızılçamların olduğu yerler asıl olarak ağaçlandırma çalışmalarına konu olması gereken sahalardır. Bu alanlarda uygun ağaçlandırma teknikleriyle çalışmaların yapılması gerekir. Ağaçlandırmada kullanılacak türlerin başında da kızılçam gelmekte.”
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.